-
1 full speed ahead
tam yol ileri -
2 full speed ahead
tam yol ileri -
3 полный
1) dolu тж. перен.по́лный стака́н — dolu bardak
по́лный стака́н молока́ — bardak dolusu süt
зал по́лон — salon doludur
он по́лон ра́дости — sevinç doludur
глаза́, по́лные любви́ — sevgi dolu gözler
газе́ты бы́ли полны́ сообще́ниями о... — gazeteler... ilgili haberlerle dolup taşıyordu
2) tam; mutlak; eksiksizпо́лная побе́да — tam zafer
по́лная противополо́жность чему-л. — bir şeyin tam karşıtı / zıddı
по́лная перестро́йка обще́ственных отноше́ний — toplumsal ilişkilerin baştan aşağı yeniden kurulması
по́лная механиза́ция произво́дства — üretimin bütünüyle makineleştirilmesi
по́лное собра́ние сочине́ний — toplu eserler, külliyat
по́лный соста́в кома́нды — спорт. takımın tam kadrosu
по́лная за́нятость — эк. tam istihdam
по́лное затме́ние со́лнца — tam gün tutulması
по́лный текст заявле́ния — demecin / bildirinin tam metni
3) tombul, şişmanca; toplu, dolgunпо́лная же́нщина — tombul / şişmanca bir kadın
по́лные гу́бы — dolgun dudaklar
••по́лная вода́ — kabarık deniz
по́лная луна́ — ayın on dördü, dolunay
по́лная тишина́ — derin / tam sessizlik
в по́лном смы́сле э́того сло́ва — kelimenin tam anlamıyla
по́лный вперёд! — мор. tam yol!
жить по́лной жи́знью — yoğun bir hayat yaşamak
-
4 Volldampf
-
5 full steam ahead
(at the greatest speed possible.) en yüksek hızla, tam yol ileri -
6 Volldampf
Volldampf m: mit Volldampf tam yol -
7 voraus
( vorne) önde; ( an der Spitze) başta;( mit) Volldampf \voraus tam yol ileri;er war uns schon weit \voraus bizden çok öndeydi [o ilerdeydi];im V\voraus önceden, peşinen, peşin olarak;besten Dank im \voraus! şimdiden çok teşekkürler! -
8 happy medium
tam ortası, ideal ölçü* * *(a sensible middle course between two extreme positions: I need to find the happy medium between starving and over-eating.) orta yol -
9 проходить
I несов.; сов. - пройти́1) geçmekпройти́ по мосту́ — köprüden geçmek
он прошёл ми́мо нас — yanımızdan geçti
пройди́те вперёд — öne geçin(iz)
он прошёл в кино́ без биле́та — sinemaya biletsiz daldı
пройти́ переу́лком — yan sokaktan geçmek
доро́га прохо́дит о́коло дере́вни — yol köyün yakınından geçer
здесь пройдёт нефтепрово́д — buradan bir petrol boru hattı geçecek
2) (yol) almak; yapmakмы прошли́ де́сять киломе́тров — on kilometre yol aldık
стометро́вку он прохо́дит за двена́дцать секу́нд — yüz metreyi on iki saniyede alır
пе́рвый круг про́йден за 43 секу́нды — спорт. ilk tur 43 saniyede geçildi / koşuldu
вчера́ го́нщики прошли́ 200 киломе́тров — dün yarışçılar 200 kilometre koştular
маши́на но́вая, прошла́ всего́ три ты́сячи киломе́тров — araba yenidir, topu topu üç bin kilometre yaptı
а пото́м пройдём в парк — sonra da parka uzanırız
не прошёл я и ста шаго́в, как... — yüz adım gittim gitmedim,...
3) ( миновать) geçmek, arkada bırakmakпрошли́ го́ды — yıllar geçip gidiyordu
мно́го лет прошло́ с тех пор — aradan yıllar geçti
за э́то вре́мя про́йден значи́тельный путь — bu süre içinde hayli yol alındı
за про́йденный пери́од — arkada / geride bıraktığımız dönem içinde
передо мной прошли́ собы́тия после́дней неде́ли — gözümün önüne son haftanın olayları bir bir gelip geçti
4) ( об осадках) yağmak5) (распространяться - о слухах и т. п.) dolaşmak, yayılmakпо всей дере́вне прошёл слух, что... — söylentisi tüm köyü dolaştı
6) (продвигаться через что-л.) sığmak; geçmekни́тка в ушко́ не прохо́дит — iplik iğnenin gözünden geçmiyor
в э́ту дверь шкаф не пройдёт — dolap bu kapıdan sığmaz
7) ( просачиваться) sızmakчерез заклёпки прохо́дит вода́ — perçin başlarından su sızıyor
8) (о времени, о чём-л. бывшем, длившемся) (gelip) geçmekпрошёл це́лый час — tam bir saat geçti
зима́ прошла́ — kış geçti
мо́лодость прошла́, как сон — gençlik bir rüya hali gibi gelip geçti
с тех пор, как он уе́хал, не прошло́ и неде́ли — o gideli daha bir hafta bile olmadı
не пройдёт и неде́ли, как... — (bir) haftaya kalmaz / kalmadan
не прошло́ и го́да, как... — senesine kalmadı,...
не пройдёт и го́да, как... — bir yıla varmaz,...
три дня прошли́ в перегово́рах — üç gün görüşmelerle geçti
вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — tüm hayatı mücadele ile geçti
путь, про́йденный на́ми за полве́ка — yarım yüzyıl içinde aldığımız / katettiğimiz yol
с тех пор ско́лько их таки́х прошло́! — o zamandan bu yana kaç tanesi geldi gitti!
9) ( прекращаться) dinmek; geçmekболе́знь прошла́ — hastalık geçti
болезнь прошла́ без осложне́ний — hastalık komplikasyonsuz olarak geçti
головна́я боль у неё прошла́ — baş ağrısı dindi
всё у него́ пройдёт (о больном) — bir şeyi kalmaz
уста́лость постепе́нно пройдёт — yorgunluk yavaş yavaş çıkacak
дождь прошёл — yağmur durdu / dindi / kesildi
шторм прошёл — (denizde) fırtına durdu / kaldı
10) (подвергаться чему-л.) geçmekпройти́ через тяжёлые испыта́ния — ağır / çetin sınavlardan geçmek
проходи́ть медици́нский осмо́тр — tıbbi muayeneden geçmek
проходи́ть ветерина́рный контро́ль — veteriner kontrolundan geçmek
пройти́ (через) цензу́ру — sansürden geçmek
11) (заканчиваться каким-л. образом) geçmekпра́здник прошёл ве́село — bayram neşeli bir hava içinde geçti
его́ конце́рт прошёл успе́шно — verdiği resital başarılı oldu
12) (завершить какой-л. курс) görmekпройти́ специа́льную подгото́вку — özel eğitim görmek
пройти́ курс светолече́ния — ışık tedavisi görmek
13) ( быть утверждённым) kabul edilmekэ́тот прое́кт резолю́ции не прошёл — bu karar taslağı kabul edilmedi
14) ( быть принятым) kabul edilmekпройти́ в университе́т — üniversiteye kabul edilmek
15) разг. ( изучать) çalışmak, işlemekкако́й урок сейча́с прохо́дят? — şimdi kaçıncı ders işleniyor?
э́то мы еще́ не проходи́ли (в школе) — o derse henüz gelmedik
••э́тот трюк / но́мер не пройдёт! — bu oyun sökmez!
II сов.фаши́зм не пройдёт! — faşizme geçit yok!
(провести какое-л. время в ходьбе) yürümekмы зря сто́лько проходи́ли — boşuna taban teptik
-
10 прямо
1) doğruна э́том уча́стке доро́га идёт пря́мо — bu kesimde yol doğru gider
2) ( без наклона) dik, doğruдержа́ться в седле́ пря́мо — at üstünde dik durmak
стой пря́мо! — doğru dursana!
3) ( непосредственно) dolaysızca, doğrudan (doğruya)пря́мо или ко́свенно — doğrudan ya da dolaylı olarak
они́ спа́ли пря́мо на земле́ — düpedüz toprağa yatmışlardı
отту́да мы пошли́ пря́мо домо́й — oradan doğruca eve gittik
пря́мо с доро́ги (не отдыхая, сразу по прибытии) — ayağının tozu ile
попа́сть пря́мо в цель — direkt isabet kaydettirmek
переда́ча ведётся пря́мо со стадио́на — yayın stadyumdan naklen yapılıyor
4) ( откровенно) açık (açık)говори́ пря́мо! — açık(ça) söyle!
сказа́ть что-л. пря́мо в лицо́ кому-л. — yüzüne karşı söylemek, yüzlemece söylemek
5) разг. ( просто) düpedüz, bayağıпря́мо сканда́л! — düpedüz skandal!
сложи́лось пря́мо(-таки) парадокса́льное положе́ние — bayağı paradoksal bir durum meydana geldi
6) ( как раз) tamпря́мо у нас над голово́й — tam tepemizde
пря́мо напро́тив шко́лы (нахо́дится) стадио́н — okulun tam karşısı stadyumdur
пря́мо противополо́жное мне́ние — tam karşıt görüş
утвержда́ть пря́мо противополо́жное — tam tersini iddia etmek
их интере́сы пря́мо противополо́жны — çıkarları birbirinin tam karşıtıdır, çıkarları taban tabana zıttır
шаг в пря́мо противополо́жном направле́нии — tam tersine atılan bir adım
разви́тие шло в пря́мо противополо́жном направле́нии — gelişme tam tersi doğrultudaydı
••пря́м-таки — см. прямо 5)
-
11 Fahrt
auf der \Fahrt yolda;eine \Fahrt antreten yola çıkmak;eine \Fahrt Fahrt ins Blaue machen ( fam) hedefi belli olmayan bir gezi yapmak;gute \Fahrt! iyi yolculuklar!;freie \Fahrt haben yolu açık olmakin voller \Fahrt tam seyir halinde3) ( Geschwindigkeit) hız;in voller \Fahrt tam hız; -
12 direct
adj. direkt, doğru, doğrudan doğruya; dolaysız; kestirme; açık; anlaşılır; dürüst; güneş çevresinde doğudan batıya dönen————————v. yönetmek, idare etmek, yöneltmek, direktif vermek, komuta etmek, yönlendirmek; yol göstermek; adres yazmak (gönderiye); atfetmek; emretmek* * *1. doğrudan 2. yönet (v.) 3. doğrudan (adj.)* * *[di'rekt] 1. adjective1) (straight; following the quickest and shortest way: Is this the most direct route?) doğrudan, direkt2) ((of manner etc) straightforward and honest: a direct answer.) dürüst, içten3) (occurring as an immediate result: His dismissal was a direct result of his rudeness to the manager.) direkt, doğrudan4) (exact; complete: Her opinions are the direct opposite of his.) kesin, tam5) (in an unbroken line of descent from father to son etc: He is a direct descendant of Napoleon.) doğrudan2. verb1) (to point, aim or turn in a particular direction: He directed my attention towards the notice.) yöneltmek2) (to show the way to: She directed him to the station.) yolu/yeri tarif etmek3) (to order or instruct: We will do as you direct.) talimat vermek, emretmek4) (to control or organize: A policeman was directing the traffic; to direct a film.) yönetmek•- directional
- directive
- directly
- directness
- director
- directory -
13 polar
adj. kutup, kutupsal, kutupyıldızı gibi, yol gösteren, zıt, tam tersi————————n. ucay* * *1. kutupsal 2. polar* * * -
14 Tour
2) ( Strecke) yolimmer die gleiche \Tour! hep aynı oyun!jdm die \Tour vermasseln birinin planını berbat etmekauf vollen \Touren arbeiten tam gaz çalışmak;etw auf \Touren bringen ( fam) bir şeyi hızlandırmak;auf \Touren kommen ( fam) hızlanmak;in einer \Tour ( fam) sürekli6) ( fam)mach keine krummen \Touren! yaramazlık yapma!
См. также в других словарях:
tam yol — sf. Çok çabuk, yüksek hızda, süratli Makine dairesine tam yol ileri emrini veriyorum. Z. Selimoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tam — sf., Ar. tāmm 1) Eksiksiz, kesintisiz Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım. A. Gündüz 2) Bütün, tüm 3) zf. Uygun olarak, tıpkı, aynı Tam istediğim gibi davrandın. 4) zf. Sırasında, anında Tam mağazaya gireceğim zaman arkamdan bir ses geldi. Ö.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aç at yol almaz, aç it av almaz — iş gördürdüğünüz kimseleri aç bırakırsanız, onların haklarını tam olarak vermezseniz kendilerinden yararlanamazsınız anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
Sinn Sisamouth — Este artículo o sección necesita referencias que aparezcan en una publicación acreditada, como revistas especializadas, monografías, prensa diaria o páginas de Internet fidedignas. Puedes añadirlas así o avisar … Wikipedia Español
Edmond Mondésir — Naissance 6 janvier 1948 (1948 01 06) (63 ans) Fort de France, Martini … Wikipédia en Français
ürək — is. 1. İnsanda qan dövranının, döş boşluğunun sol tərəfində yerləşən əzələli kisə şəklində mərkəzi orqanı; qəlb. Ürəyin döyünməsi. Ürək xəstəliyi. // Döşün qol tərəfində həmin orqanın üstündəki yer. Ürəyini tutmaq. – Bibixanım əlini ürəyinin… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K … Çağatay Osmanlı Sözlük
tünel — is., Fr. tunnel 1) Bir yandan öbür yana geçebilmek için yer altında, genellikle dağların içinde açılan yol Dağların içinde bir tren gidiyor. Bak! Tam tünele girmek üzere. S. F. Abasıyanık 2) Çevresi kapalı yol Polisler, fotoğrafçılar çıkış… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bərə — 1. is. 1. Ov gözlənilən yer, pusqu, marıq. Ovu bərədə vurmalı. (Ata. sözü). Aslantək bərəyə yataq; Düşmənlərə şeşpər ataq. «Koroğlu». Kəmənd əldə, səyyad ov bərəsində; Ovçu da ağlayar, maral da ağlar. Aşıq Növrəs İman. Kişlək ovu tam bərəyə,… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
dil — 1. is. 1. anat. İnsan və onurğalı heyvanların ağız boşluğunda olub, qidanın çeynənilib udulmasına kömək edən və onun dadını bildirən, insanda isə, əlavə olaraq, danışıq səslərinin əmələ gəlməsində iştirak edən orqan. Dillə dadmaq. Dili ilə… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti